Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek, en çok korktuğu cehennem reddedilmektir. .... Reddediliş öfke doğurur; öfkenin sonucu, reddedilişin intikamı olan suçtur; suçtan da suçluluk kaynaklanır -işte insanoğlunun öyküsü. ... İhtiyacı olan sevgi kendisinden esirgenen bir çocuk kediyi tekmeler, bir başkası kendini parayla sevdirmek için hırsızlık yapar; bir üçüncüsü dünyayı fetheder ve her defasında suçluluk, intikam, yine suçluluk.
302 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Oğuz Atay, ilk baskısı 1987 yılında yapılan Günlük’ü ile de edebiyat araştırmacıları ve okuyucuları için önemli otobiyografik malzeme sunmuştur. Oğuz Atay, günlüğünde öncelikle bir roman yazarı olmakla birlikte okuyan, düşünen ve eleştiren bir şahsiyet olarak karşımızdadır. Eserde söz konusu süreçleri yaşarken aldığı notlar Oğuz Atay portresini
Günlük
GünlükOğuz Atay · İletişim Yayınları · 20205,7bin okunma
Reklam
Aşkın meyvesi olmayan bir çocuk doğurulmamalıdır; aşk olmadan gerçek bir kadın bir adamla ilişkiye giremez. Aşkın çocuğa güvence sağlamak açısından yeterli malzeme sağlamadığı korkusu tamamen modası geçmiş bir fikirdir. Ben, kadınlar kendi kurtuluşlarının altına imzalarını attıklarında, kadının ilk bağımsızlık bildirgesinin, cebinde ne kadar para olduğuna bakarak değil, kalbi ve zihnine duyduğu hayranlıkla bir erkeği sevmek olacağına inanıyorum. Kadının ikinci bağımsızlık bildirgesi de, dış dünyayı araya sokmadan kendi aşkının peşine takılma hakkına sahip çıkması olacaktır. Üçüncü ve en önemli bildirgeyse, mutlak bir hak olan özgürce annelik hakkının tanınmasıdır.
“Bence bu öykünün yeryüzünde en çok bilinen öykü olmasının sebebi, herkesin öyküsü olması. Bence bu öykü insan ruhunun simgesi. Şu anda el yordamıyla ilerliyorum, açıklayamazsam üstüme atlamayın. Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek, en çok korktuğu cehennem reddedilmektir. Bana kalırsa dünyada herkes reddedilme hissini az veya çok yaşamıştır. Reddediliş öfke doğurur, öfkenin sonucu, reddedilişin intikamı olan suçtur, suçtan da suçluluk kaynaklanır - işte insanoğlunun öyküsü. Bence reddediliş çıkarılıp atılabilse, insanoğlu farklı olurdu. Belki delilerin sayısı daha az olurdu. İçten içe eminim ki çok sayıda hapishane olmazdı. Her şeyin başı, başlangıcı o. İhtiyacı olan sevgi kendisinden esirgenen bir çocuk kediyi tekmeler, suçluluğunu gizler; bir başkası kendini parayla sevdirmek için hırsızlık yapar; bir üçüncüsü dünyayı fetheder; ve her defasında suçluluk, intikam, yine suçluluk. İnsanoğlu tek suçlu hayvandır. Bir dakika! Dolayısıyla, bence bu eski ve korkunç öykü, ruhun bir haritası olduğu için önemli gizli, reddedilmiş, suçlu ruhun.”
Arabadan atladım, gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Mahalleye girince korkunç bir manzarayla karşılaştım. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın, çocuk, erkek, ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. O sırada bulduğum bir subay şu bilgiyi verdi: " Biz ordunun ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane yaptığımız yerlerde bırakmıştık. Askerlikte usul buydu. Ne var ki Bekir Sami'nin tümeni tam Kâzımiyye mahallesinden geçerken duyduğu feryatlar üzerine kasabaya girmiş ve görmüş ki, hastanelere hücum eden Araplar; kolu bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları, birer ip takarak sokakta sürüyorlar, hastaneleri yağma ediyorlar. Hastaları soyuyorlar. Halkın, Türk ordusu gitti diye korkusu kalmamış. Bekir Sami durumu görünce Kâzımiyye halkını toplamaya başlamış. ..." Geldim, öğrendiklerimi kumandana anlattım. Otomobili sürdük, biraz ilerde henüz ışımaya başlamış havanın yarı aydınlığında Bekir Sami'yi tümeninin başın- da bulduk. Karabekir, Bekir Sami'ye sordu. O da yukarda anlattığım gibi durumu açıkladı. Karabekir: - Peki bu halkı ne yapacaksınız? - Şimdi ne yapacağım görürsünüz. Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim!.. Bekir Sami dört yüz kişiden fazla olan Kâzımiyye halkını kurşuna diziyor. Çok üzülen Karabekir: - Bekir Bey ne yapıyorsun? Bu halkın ne günahı var? - Dört yüzyıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum. Geceyi orada geçirdik. İngilizler daha Bağdat'a girmemişlerdi. Bağdatlı subaylara ailelerine veda için izin vermiştik. Karargâhta bir Bağdatlı Yüzbaşı Tevfik vardı. İsteği üzerine ona da izin verildi...
Faik Baysal
Muharrem Dayanç
Muharrem Dayanç
: "Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Reklam
Yeni doğmuş bebek, annesinin ya da onun yerini alan birinin sıcak ve sevecen yakınlığı ile gelişir. Çocukluk döneminde bunun yerini, diğer insanlarla birlikte etkinliklere katılma, arkadaş edinme ve çevresinden kabul görme ihtiyacı alır. Ergenlik dönemi ve bunu izleyen yetişkinlikte insan, dostluk ve yakın ilişkiler arar. Eğer bebek sıcak bir yakınlıktan yoksun kalır ya da böyle bir beraberlik zamanından önce sona ererse, bu yoksunluğunu düşlerinde yarattığı ilişkilerle gidermeye çalışır. Bu düşleri kimseyle paylaşamadığından yalnız bir çocuk olarak yaşama başlar. Sonradan, toplumun bireyi kendine mal etme yönündeki baskılarına rağmen, çocuk gerçekle düşü ayırabilmeyi yine öğrenemezse yalnızlığı daha da artar. Gerçek olayların yerine kendi düşlerinin içeriğini dile getirdiğinde alaya alınacağı ya da bundan ötürü cezalandırılacağı korkusuyla daha çok içine kapanır. Bebeklikten çocukluğa geçildikçe çocuğun annesiyle olan yakınlığının yoğunluğu giderek azalır ve çocuk, annesinin dışındaki dünyayla da ilişki kurmaya başlar. Ancak eğer annenin sıcak yakınlığı, çocuk dış dünyayla ilişkiye geçmeye gereğince hazır olmadan kesilirse ortaya ciddi sorunlar çıkabilir. Böyle bir çocukta, sevginin nasıl olsa sürekli olmayacağı önyargısıyla, diğer insanlarla yakınlık kurma korkusu gelişebilir. İçinde yaşadığımız kültür yetişkinlerin birbirine sevecen davranmasına zaten elverişli olmadığından ve dolayısıyla durumun sonradan onarılmasını sağlayabilecek bir ortam da bulunmadığından, sonunda çevresinden soyutlanmış, içine dönük ve sevgi verilse de alamayan bir yetişkin karakteri oluşur.
192 syf.
·
Puan vermedi
OİDİPUS KOMPLEKSİ Psikanalitik teori kavramı "Çocuğun karşı cinsten ebeveyne karşı bilinçsiz cinsel arzusu ve aynı cinsiyetten ebeveyne karşı nefreti." "Oidipus kompleksi ya da Oidipus karmaşası, Sigmund Freud'un kurucusu olduğu psikanalitik teoriye göre karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan · Can Yayınları · 201959,9bin okunma
720 syf.
9/10 puan verdi
·
8 günde okudu
İlk bölümü okurken daha karaktere bağlanmamışken bile Shannon’un çektiği acıya empati duyarken onun için üzülürken buluyorsunuz kendinizi. Yazar duyguları o kadar iyi işlemiş ki siz Shannon ve Johnny oluyorsunuz. Shannon’un aile, okul travmaları; Johnny’nin sakatlığı, çektiği fiziksel acı ve kaybetme korkusu bir parçanız haline geliyor.
On Üç’ü Bağlamak
On Üç’ü BağlamakChloe Walsh · Martı Yayınları · 2024301 okunma
128 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
"Bu dünya kimseye baki değil."
》Yıl 1968. İstanbul sokaklarındayız. O zaman da mı otobüsler hep kalabalıktı? Dolmuş şoförleri o zaman da mı para üstü vermeyi unuturdu? O zaman da çalışmak zorunda olan çocuklar vardı değil mi? Yoksulluk, ezilen insanlar, yaşam mücadelesi o zaman da vardı değil mi? 》Tramvaylar, eski sokaklar, gazete satan çocuklar, yıkıldı yıkılacak evler ve
Önce Ekmek
Önce EkmekOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20201,524 okunma
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.